23 Mayıs 2013 Perşembe

LA GRANDE BELLEZZA


66. Cannes Film Festivali sırasında bu filmi izleme fırsatı bulduğum zamana kadar festivalde daha önce gösterilen iki film sinema eleştirmenleri ve izleyiciler tarafından öne çıkmaya başlamıştı. Asghar Fardahi’nin “Le Passe”si ve Francois Ozon’nun “jeune et Jolie”si kulislerde adaylar arasında sıyrılıyordu.

Yine hakkında hiç bir şey okumadan gittiğim”La Grande Bellezza” gerek afişi ve gerekse kısa tanıtım yazısı ile beni yeterince cezbetmeyi başarmıştı. Anlamakta zorlandığım Hollanda filminin ardından iyi geleceğini tahmin ettiğim bir İtalyan filmi. Sanat, tarih ve güzel yemekler konusunda her zaman benim için özel bir yerde olan İtalya, dili itibariyle de filmden yüksek beklenti duymama neden oluyordu. İngilizce ve Fransızca film izlemenin yanısıra, anlamasam da İspanyolca ve İtalyanca film izlemeye hatta alt yazısız olsa bile bayılan biri olarak, seçtiğim oturma yeri bu seçimimi doğrulamıştı. Zaman sorunumdan dolayı hızla salondan ayrılayım diye oturduğum koltuktan filmin ne İngilizce ne de Fransızca alt yazılarını takip etmem kolay olmadı. Cümlelerin orta yerine giren demir barı kaldırmamak için zor tuttum kendimi. Filmi ikinci bir kez herşeyi daha iyi anlayarak seyredebilmeyi isterim.

O nedenle burada paylaşacaklarım eksik olabilir. Yönetmen Paolo Sorrentino’nun Cannes’a ilk gelişi değil. Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da” ile gururumuz olduğu 64. Film festivalinde başrollerinde Sean Penn’in oynadığı “This Must be the Place” filmiyle katılmıştı. Yine 2008 yılında “Il Divo” filmiyle jüri ödülü alan yönetmen festivale hiç de yabancı değil.  2004 yılında “The Consequences of Love” ve 2006’da “The family Friend” filmleri de Cannes’da gösterilen  yönetmenin film festivaline aşina tarzı, onu 66. Festivalin şanına yaraşır bir film yaratmaya yöneltmiş.

Roma’nın tüm ihtişamı ve tarihi büyüsü ile oyunculardan rol çaldığı düşünülecek olursa film zaten Roma gibi iddialı bir oyuncu ile başlıyor. Eleştirmenler Felllini başyapıtına bir gönderme olduğunu belirterek kıyaslasalar da, ben öyle bir gözle izlemedim filmi. Klasik müzik ve tarihi mekanlarla açılan filmde aniden bir Japon turist kabilesinin çıkınca karşınıza hayli şaşırıyosunuz. Hele o turistlerden birinin yere düşüp ölmesi ile filmin ilk şoku yaşatılıyor. Ardından uzun bir süre Roma’nın en güzel manzaralı evlerinin birinden yükselen çılgın bir partinin ortasına düşüveriyorsunuz. Marjinal eğlencenin tüm dünya için geçerli olan parçaları yüksek volümlü müzik, birbirinden seksi kadınlar ve çılgınca dans uzadıkça filmin hep bu hızlı temposuna dayanamayacak olduğumu hissediyorum. Ani bir ölümün donduğu film karesinden henüz çıkmış beynim, uzun süren bu parti sahnesinde memleketin gidişatını sorgulayacak kadar yol alıyor. Benzer görüntüleri magazin sayfalarında görmeye alışmanın rahatlığı ile filmin kahramanı ile karşılaşıyoruz. Toni Servillo’nun hayat verdiği  Jep Gambardella karakteri ile  65. yaşının kutlanması sırasında tanışıyoruz. Çevresinde dans eden tüm o eğlencenin doz aşımına uğramış yüzler kahramanımızın 65 yıllık ömrüne sığdırdığı arkadaşları. Yazdığı ilk ve son kitabı ile edebiyat dünyasında hatırlı bir yeri olsa da, o iddialı röportajları ve hayli kalabalık çevresi ile hayli popüler bir yazar. Sanat, sosyete ve iş dünyasının önemli kişilerinin eşlik ettiği partilerin, sanat gösterilerinin ve ilginç performansların bir numaralı takipçisi.

Kolezyum’u gören muhteşem terasında arkadaşları ile entellektüel tartışmaları yapan en ateşli edebiyatçı ruhu, yardımcısının pervasızca konuşmalarında yaramaz bir oğlan çocuğuna dönüşüveriyor. Kalabalık içinde yaşlanan yaramaz bir oğlan çocuğu gibi. İlk aşkının ölüm haberi ile hayatında yepyeni bir  başlangıca girdiğinin farkında ama farkında değilmiş gibi yapmayı tercih ediyor.

Film Jep’in arkadaş çevresinde dolanırken, gezindiği tarihi mekanlar ile Roma’nın güzelliği bir kere daha gözünüzde canlanıyor. Modern ve şaşırtıcı sanat performanslarını izlerken, eski tarihin içine sığınmış resim ve heykellere olan beğeninizi sorguluyorsunuz. Sanatın değişen yüzü, zaman zaman takip edilemeyecek kadar hızla kabuk değiştiren modern tarafına benim gibi yabancı bir izleyiciyseniz filmin o sahnelerinde günümüz entellektüel dünyası hakkında da fikir sahibi oluyorsunuz.

Jep’in eski arkadaşının stiriptizci kızı Ramona ile ilişkisi yaşlandığını hisseden adamın arayışları gibi karşımıza çıksa da, bir anlamda bize ölümü sorgulatmak için varmış gibi duruyor. Yine Jep’in arkadaşının akıl sağlığı yerinde olmayan oğlunun kaza ile ölümü de filmde yaşam ve ölümün bir sırası olmadığını vurgulayan ince ayrıntılar olarak işlenmiş.
Filmin sonlarında sahneye çıkan Rahip Maria ise bizi hem spritüel bir yolculuğa çıkarıyor,hem de onun varlığı ile ötekine bakmaya başlıyoruz.

Başta da söylediğim gibi filmin asıl oyuncusu Roma, filmin yönetmenin de röportajlarında bahsettiği gibi fakirleşen hayatımıza soru sorduran hayli etkileyici bir güzel. Dünya değişiyor, zevkler ve ilgiler değişiyor. Zenginleştiğimizi düşünürken sürekli fakirleşiyoruz. Tabii ruhi anlamda. Büyük tatminsizlikler ve arayışlar 65 yaşında bile olsa bizim peşimizi bırakamayabiliyor. Oysa herşey o kadar basit ki , ilk gençlik aşkının hayali ile odanızın tavanında bir deniz yaratabilirsiniz. Jep’in kendini ve hayatını sorgularken yargılamayan ve pişman olmayan tavrı, filmin son sahnelerinde arkadaşı Romano’nun şehri terk etmesi üzerine yaptığı konuşmada da kendini hissettiriyor. Arkadaşı Roma beni, ben Roma’yı yıllardır hayal kırıklığına uğrattık diye şehri terk ederken bile Jep ne Roma’ya, ne de kendine ihanet etmiyor. O da Roma gibi eskiyi yeniyi bir arada tutup kaldığı yerden devam etmek ister gibi. Son sahnede film hiç bitmesin diyesiniz geliyor, tıpkı hayat gibi....O kadar renkli ve zaman zaman da o kadar durgun ki, uzunluğu hızıyla öyle orantılı ki, yönetmen ruhuma hitap edenler listesinde iyi bir yere yerleşti. Tozunda oyunculukları ile göz dolduran tecrübeli oyuncu kadrosu ve içinde yüzlerce soruyu barındıran , cevaplarının sizde olduğunu bildiğiniz soruları ile dolu olan senaryosu ile adeta kendi filminizin bir karesinden hayata bakıyormuşsunuz hissinde kalıyorsunuz.

Filmi beğendim. İkinci defa izleyip kaçırdıklarımı yakalamak istiyorum. Filmi izlerken aklıma sızan iki şey oldu, Jep’i zaman zaman bizim 60larını aşmış popüler köşe yazarlarımıza benzettim. Demek ki İtalya ile benzer bir çizgimiz varmış. Bir de filmin parti sahnesinde teoman’ın “Gökdelenler” şarkısı dilime dolandı.

Ödül alır mı bilemem ama ben kendi ödülümü verdim, bana soru sormayı, hayal kurmayı ve gerçekten de içine girmeyi başarttığı için hayli sıcak bir film olarak gönül ödülümü aldı. Dedim ya ben İtalyan ruhunu seviyorum...Komşu ülkede yaşaya yaşaya , gide gele o sıcaklığı her seferinde hayat gibi beni hep kendine çekmeyi başarıyor.

Sıra Roma’da...


SunA.K
Grasse 23 Mayıs 2013

Cannes Film Review: 'The Great Beauty'

Reviewed at Cannes Film Festival (competing), May 20, 2013. Running time: 140 MIN. Original title: "La grande bellezza"

Production

(Italy-France) A Medusa (in Italy)/Pathe (in France) release of an Indigo Film, Babe Films, Pathe Prod., France 2 Cinema production, in collaboration with Medusa Film, with the participation of Canal Plus, Cine Plus, France Televisions. (International sales: Pathe Intl., Paris.) Produced by Nicola Giuliano, Francesca Cima. Co-producers, Fabio Conversi, Jerome Seydoux.

Crew

Directed by Paolo Sorrentino. Screenplay, Sorrentino, Umberto Contarello. Camera (color, widescreen), Luca Bigazzi; editor, Cristiano Travaglioli; music, Lele Marchitelli; production designer, Stefania Cella; costume designer, Daniela Ciancio; sound (Dolby Digital), Emanuele Cecere; sound editor, Silvia Moraes; associate producers, Carlotta Calori, Guendalina Ponti, Romain Le Grand, Vivien Aslanian, Muriel Sauzay; line producer, Viola Prestieri; assistant director, Davide Bertoni; casting, Annamaria Sambucco.

With


Toni Servillo, Carlo Verdone, Sabrina Ferilli, Carlo Buccirosso, Iaia Forte, Pamela Villoresi, Galatea Ranzi, Massimo de Francovich, Roberto Herlitzka, Isabella Ferrari, Franco Graziosi, Giorgio Pasotti, Massimo Popolizio, Sonia Gessner, Anna della Rosa, Luca Marinelli, Serena Grandi, Ivan Franek, Vernon Dobtcheff, Dario Cantarelli, Lillo Petrolo, Luciano Virgilio, Giusi Merli, Anita Kravos, Giulio Brogi, Fanny Ardant. (Italian dialogue)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder