LA GRANDE BELLEZZA
66. Cannes Film Festivali sırasında bu filmi izleme fırsatı bulduğum zamana
kadar festivalde daha önce gösterilen iki film sinema eleştirmenleri ve
izleyiciler tarafından öne çıkmaya başlamıştı. Asghar Fardahi’nin “Le Passe”si
ve Francois Ozon’nun “jeune et Jolie”si kulislerde adaylar arasında
sıyrılıyordu.
Yine hakkında hiç bir şey okumadan gittiğim”La Grande Bellezza” gerek afişi
ve gerekse kısa tanıtım yazısı ile beni yeterince cezbetmeyi başarmıştı.
Anlamakta zorlandığım Hollanda filminin ardından iyi geleceğini tahmin ettiğim
bir İtalyan filmi. Sanat, tarih ve güzel yemekler konusunda her zaman benim için
özel bir yerde olan İtalya, dili itibariyle de filmden yüksek beklenti duymama
neden oluyordu. İngilizce ve Fransızca film izlemenin yanısıra, anlamasam da
İspanyolca ve İtalyanca film izlemeye hatta alt yazısız olsa bile bayılan biri
olarak, seçtiğim oturma yeri bu seçimimi doğrulamıştı. Zaman sorunumdan dolayı
hızla salondan ayrılayım diye oturduğum koltuktan filmin ne İngilizce ne de
Fransızca alt yazılarını takip etmem kolay olmadı. Cümlelerin orta yerine giren
demir barı kaldırmamak için zor tuttum kendimi. Filmi ikinci bir kez herşeyi
daha iyi anlayarak seyredebilmeyi isterim.
O nedenle burada paylaşacaklarım eksik olabilir. Yönetmen Paolo
Sorrentino’nun Cannes’a ilk gelişi değil. Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar
Anadolu’da” ile gururumuz olduğu 64. Film festivalinde başrollerinde Sean
Penn’in oynadığı “This Must be the Place” filmiyle katılmıştı. Yine 2008
yılında “Il Divo” filmiyle jüri ödülü alan yönetmen festivale hiç de yabancı
değil. 2004 yılında “The Consequences of
Love” ve 2006’da “The family Friend” filmleri de Cannes’da gösterilen yönetmenin film festivaline aşina tarzı, onu
66. Festivalin şanına yaraşır bir film yaratmaya yöneltmiş.
Roma’nın tüm ihtişamı ve tarihi büyüsü ile oyunculardan rol çaldığı
düşünülecek olursa film zaten Roma gibi iddialı bir oyuncu ile başlıyor. Eleştirmenler
Felllini başyapıtına bir gönderme olduğunu belirterek kıyaslasalar da, ben öyle
bir gözle izlemedim filmi. Klasik müzik ve tarihi mekanlarla açılan filmde
aniden bir Japon turist kabilesinin çıkınca karşınıza hayli şaşırıyosunuz. Hele
o turistlerden birinin yere düşüp ölmesi ile filmin ilk şoku yaşatılıyor.
Ardından uzun bir süre Roma’nın en güzel manzaralı evlerinin birinden yükselen
çılgın bir partinin ortasına düşüveriyorsunuz. Marjinal eğlencenin tüm dünya
için geçerli olan parçaları yüksek volümlü müzik, birbirinden seksi kadınlar ve
çılgınca dans uzadıkça filmin hep bu hızlı temposuna dayanamayacak olduğumu
hissediyorum. Ani bir ölümün donduğu film karesinden henüz çıkmış beynim, uzun
süren bu parti sahnesinde memleketin gidişatını sorgulayacak kadar yol alıyor.
Benzer görüntüleri magazin sayfalarında görmeye alışmanın rahatlığı ile filmin
kahramanı ile karşılaşıyoruz. Toni Servillo’nun hayat verdiği Jep Gambardella karakteri ile 65. yaşının kutlanması sırasında tanışıyoruz.
Çevresinde dans eden tüm o eğlencenin doz aşımına uğramış yüzler kahramanımızın
65 yıllık ömrüne sığdırdığı arkadaşları. Yazdığı ilk ve son kitabı ile edebiyat
dünyasında hatırlı bir yeri olsa da, o iddialı röportajları ve hayli kalabalık
çevresi ile hayli popüler bir yazar. Sanat, sosyete ve iş dünyasının önemli
kişilerinin eşlik ettiği partilerin, sanat gösterilerinin ve ilginç
performansların bir numaralı takipçisi.
Kolezyum’u gören muhteşem terasında arkadaşları ile
entellektüel tartışmaları yapan en ateşli edebiyatçı ruhu, yardımcısının
pervasızca konuşmalarında yaramaz bir oğlan çocuğuna dönüşüveriyor. Kalabalık
içinde yaşlanan yaramaz bir oğlan çocuğu gibi. İlk aşkının ölüm haberi ile
hayatında yepyeni bir başlangıca
girdiğinin farkında ama farkında değilmiş gibi yapmayı tercih ediyor.
Film Jep’in arkadaş çevresinde dolanırken,
gezindiği tarihi mekanlar ile Roma’nın güzelliği bir kere daha gözünüzde
canlanıyor. Modern ve şaşırtıcı sanat performanslarını izlerken, eski tarihin
içine sığınmış resim ve heykellere olan beğeninizi sorguluyorsunuz. Sanatın
değişen yüzü, zaman zaman takip edilemeyecek kadar hızla kabuk değiştiren
modern tarafına benim gibi yabancı bir izleyiciyseniz filmin o sahnelerinde
günümüz entellektüel dünyası hakkında da fikir sahibi oluyorsunuz.
Jep’in eski arkadaşının stiriptizci kızı Ramona ile
ilişkisi yaşlandığını hisseden adamın arayışları gibi karşımıza çıksa da, bir
anlamda bize ölümü sorgulatmak için varmış gibi duruyor. Yine Jep’in
arkadaşının akıl sağlığı yerinde olmayan oğlunun kaza ile ölümü de filmde yaşam
ve ölümün bir sırası olmadığını vurgulayan ince ayrıntılar olarak işlenmiş.
Filmin sonlarında sahneye çıkan Rahip Maria ise
bizi hem spritüel bir yolculuğa çıkarıyor,hem de onun varlığı ile ötekine
bakmaya başlıyoruz.
Başta da söylediğim gibi filmin asıl oyuncusu Roma,
filmin yönetmenin de röportajlarında bahsettiği gibi fakirleşen hayatımıza soru
sorduran hayli etkileyici bir güzel. Dünya değişiyor, zevkler ve ilgiler
değişiyor. Zenginleştiğimizi düşünürken sürekli fakirleşiyoruz. Tabii ruhi
anlamda. Büyük tatminsizlikler ve arayışlar 65 yaşında bile olsa bizim peşimizi
bırakamayabiliyor. Oysa herşey o kadar basit ki , ilk gençlik aşkının hayali
ile odanızın tavanında bir deniz yaratabilirsiniz. Jep’in kendini ve hayatını
sorgularken yargılamayan ve pişman olmayan tavrı, filmin son sahnelerinde
arkadaşı Romano’nun şehri terk etmesi üzerine yaptığı konuşmada da kendini
hissettiriyor. Arkadaşı Roma beni, ben Roma’yı yıllardır hayal kırıklığına
uğrattık diye şehri terk ederken bile Jep ne Roma’ya, ne de kendine ihanet etmiyor.
O da Roma gibi eskiyi yeniyi bir arada tutup kaldığı yerden devam etmek ister
gibi. Son sahnede film hiç bitmesin diyesiniz geliyor, tıpkı hayat gibi....O
kadar renkli ve zaman zaman da o kadar durgun ki, uzunluğu hızıyla öyle
orantılı ki, yönetmen ruhuma hitap edenler listesinde iyi bir yere yerleşti.
Tozunda oyunculukları ile göz dolduran tecrübeli oyuncu kadrosu ve içinde
yüzlerce soruyu barındıran , cevaplarının sizde olduğunu bildiğiniz soruları
ile dolu olan senaryosu ile adeta kendi filminizin bir karesinden hayata
bakıyormuşsunuz hissinde kalıyorsunuz.
Filmi beğendim. İkinci defa izleyip kaçırdıklarımı
yakalamak istiyorum. Filmi izlerken aklıma sızan iki şey oldu, Jep’i zaman
zaman bizim 60larını aşmış popüler köşe yazarlarımıza benzettim. Demek ki
İtalya ile benzer bir çizgimiz varmış. Bir de filmin parti sahnesinde teoman’ın
“Gökdelenler” şarkısı dilime dolandı.
Ödül alır mı bilemem ama ben kendi ödülümü verdim,
bana soru sormayı, hayal kurmayı ve gerçekten de içine girmeyi başarttığı için
hayli sıcak bir film olarak gönül ödülümü aldı. Dedim ya ben İtalyan ruhunu
seviyorum...Komşu ülkede yaşaya yaşaya , gide gele o sıcaklığı her seferinde
hayat gibi beni hep kendine çekmeyi başarıyor.
Sıra Roma’da...
SunA.K
Grasse 23 Mayıs 2013
Cannes Film Review: 'The Great Beauty'
Reviewed at Cannes Film Festival
(competing), May 20, 2013. Running time: 140 MIN. Original title: "La
grande bellezza"
Production
(Italy-France) A Medusa (in Italy)/Pathe
(in France) release of an Indigo Film, Babe Films, Pathe Prod., France 2 Cinema
production, in collaboration with Medusa Film, with the participation of Canal
Plus, Cine Plus, France Televisions. (International sales: Pathe Intl., Paris.)
Produced by Nicola Giuliano, Francesca Cima. Co-producers, Fabio Conversi,
Jerome Seydoux.
Crew
Directed by Paolo Sorrentino.
Screenplay, Sorrentino, Umberto Contarello. Camera (color, widescreen), Luca
Bigazzi; editor, Cristiano Travaglioli; music, Lele Marchitelli; production
designer, Stefania Cella; costume designer, Daniela Ciancio; sound (Dolby
Digital), Emanuele Cecere; sound editor, Silvia Moraes; associate producers,
Carlotta Calori, Guendalina Ponti, Romain Le Grand, Vivien Aslanian, Muriel
Sauzay; line producer, Viola Prestieri; assistant director, Davide Bertoni;
casting, Annamaria Sambucco.
With
Toni Servillo, Carlo Verdone, Sabrina
Ferilli, Carlo Buccirosso, Iaia Forte, Pamela Villoresi, Galatea Ranzi, Massimo
de Francovich, Roberto Herlitzka, Isabella Ferrari, Franco Graziosi, Giorgio
Pasotti, Massimo Popolizio, Sonia Gessner, Anna della Rosa, Luca Marinelli,
Serena Grandi, Ivan Franek, Vernon Dobtcheff, Dario Cantarelli, Lillo Petrolo,
Luciano Virgilio, Giusi Merli, Anita Kravos, Giulio Brogi, Fanny Ardant. (Italian
dialogue)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder